SİYASET VE DİN ÜZERİNDEN MENFAAT
SİYASET VE DİN ÜZERİNDEN MENFAAT

AZİZ ARSLAN
-Günümüzde en çok mustarip olduğumuz konulardan biride "Menfaat" konusudur. Menfaat kelimesinin anlamı; Bir kişinin veya bir grubun yararına veya çıkarına olan şeyi ifade eder. Özellikle insan ilişkilerinde menfaati belirleyen insanların kendisidir. Bu bilgiden yola çıkarak; Bir tarafın çıkarı, karşı tarafın kaybı demek.
Kıymetli okurlarım!
Konunuzun iyi anlaşılması açısından dikkatlerinize bir hikaye sunmak istiyorum.
Hikaye şöyle...
Bir adam uğradığı bir ihanet karşısında yaşadığı şehri terk etme kararı alır. Uzun bir yolculuktan sonra kendisini kalabalık bir halk topluluğu içinde bulur, nedenini sorduğunda? Şu cevabı alır; Kraliyet hazinesi çalınmış ve Kral sarayının önüne halkı toplamış ve hazine bulununcaya kadar herkesin sarayın önünde ayrılmamasını emrini vermiş.
Kalabalıkta ayak parmakları üzerinde yürüyen biri adam ilgisini çeker. Ayak parmakları üzerinde yürüyen bu adamın kim olduğunu sorar? Ona; bu adamın kraliyetin din adamı olduğunu, ayağını tam basarsa, istemeyerek karınca ezebileceğini ve Allah korkusuyla ayak parmakları üzerinde yürüdüğünü söylediler.
-Adam: Allah'ım hırsızı buldum beni krala götürün diye çığlık attı; adamı krala götürdüler ve adam krala, hazineyi çalan hırsızın, kraliyetin din adamı olduğu, o değilse benim başımı kesin dedi.
-Kraliyetin din adamını getirdiler; kısa bir sorgudan sonra, karınca ezmemek için parmakları üzerinde yürüyen din adamı hazineyi çaldığını itiraf etti ama! Kralın kafasında bir soru kalmıştı, kral döndü ve hazineyi çalanın din adamı olduğunu nereden bildin dedi?
Ey Kral! Sevap kazanmak iddiasıyla davranışlarında Allah korkusunu abartanlar, abartılarını başka suçlarını örtmek için yaparlar dedi.
Sevgili dostlar!
Bu hikayeye benzer kendi çevremizdeki; Dostlarınız, akrabalarınız, arkadaşlarınız menfaatleri icabı din veya siyaset üzerinde sizi hiç kullanan oldu mu? Veya siz kendi menfaatiniz için başkalarını kullandınız mı? Mütemadiyen insan hayatı boyunca ikisine de maruz kalabiliyor! Hem kullanıyor, hem kullanılıyor. Kullanan taraf her zaman kazanan taraf oluyor. Her ne kadar dini ve ahlaki açıdan doğru olmadığını bilmemize rağmen insanlar günlük hayata bunu yapa bilmektedirler. Asıl sorun "çıkar ilişkisi" değildir. Manevi fayda ilişkisinin maddi çıkar ilişkisine dönüştürülmesi sorunudur.
Özelikle yaşadığımız bu zaman diliminde istismarın en ağır şekli ise, dini değerleri şahsi menfaatleri doğrultusunda kullanan insanların maddi talepte bulunmaları? Bu eylem hiç şüphesiz dini istismarıdır. İslam dini hizmetinde bulunan insanların; temiz ahlak sahibi olmayı, merhameti, muhabbeti, büyüklere itaati, küçüklere şefkati emreden ve insanlar arasında ayrım yapmayan ve doğru yol olan, Allah'ü teâlâ'nın razı olduğu yola davet edendir. Para ve pula, siyasetle asla işi olmamalı? Bunun en büyük örneği Bediüzzaman Hazretleridir. Bediüzzaman hiç kimseden bir şey istemediği gibi, hiç kimsenin hediyesini de kabul etmemiştir. Hülâsa din adamlarının, Bediüzzaman'ı örnek almalarını buradan tavsiye etmiş olayım.
Gelelim siyaset menfaatine...
İnsanların en büyük zaafı, para, mâkâm ve şöhrettir. Bu ifadelerle siyaseti de bu konunun merkezine koyarsak insanların siyasi menfaat ilişkilerinde; "Siyaset yüzünden insanlık öldü" derler. "Oysa olmayan insanlık, siyaset sayesinde ortaya çıktı" demezler.
Dolayısıyla...
Mevki-makam ve itibar kazanmak maksadıyla, iktidar partisine bir kapak atarım düşüncesiyle elli takla ata bilen bu fırıldak insanlar, her nedense yüzlerce siyasi parti bulunmasına rağmen, bu siyasi partilerden menfaat veya bir çıkar elde edemeyeceğini bildiklerinden o partilerin önünden dahi geçmezler. Bu fırıldakçılar çevreyi aldatan kendilerine maddi ve manevi çıkar sağlayan kişilerdir. Bu bağlamda; Onurlu, bilgili, yetenekli, kamu yararı gözeten, gurur verici niteliklere sahip insanlarımız ne yazık ki dışlanmakta! Hülâsa, yetenekleri sınırlı olan bu fırıldakçılar siyasetle makam koltuklarının başına geçebilmek için etkili gördükleri sendika-sivil toplum örgütlerinin veya kalın enseli bürokratlar üzerinden hedeflerine ulaşmaktadırlar.
Her neyse, konuyu fazla uzatmadan, insanların saf duygularını ve oluşturduğu manevi gücü kendi mahareti gibi algılayan emeksiz müsriflerin topluma kazandıracağı hiçbir başarı argümanları da yoktur. Çünkü, bu devir, hak, hukuk, şeffaflık ve liyakat yerine, hiç bir emeği ve katkısı olmayan niteliksiz insanların bir anda mevki-makam gibi yerlere gelme devridir.
Selam ve dua ile.