RABBENA, HEP BANA!
RABBENA, HEP BANA!
AZİZ ARSLAN
-Geçen cuma bir markete gittim. Marketler ateş pahası, neyse evime yakın cuma semt pazarı var, orada daha ucuz olur düşüncesiyle pazara gittim. Pazar tezgahlarını dolaştım, fiyatlar biraz daha düşük tutulduğunu gördüm. Fiyatı uygun olan bir satıcıdan kurutmalık biber aldım. Semt pazarına gelmişken kızartmalık patateste alayım çocuklar seviyor diye...
Daha önce kurutmalık biber fiyat araştırması yaptığım bir tezgahta iri patates görmüştüm ve o tezgâha geri döndüm.
Tezgah satıcısı sanki beni takip etmiş gibi ben patates seçerken; "Biz daha ucuz fiyat söylediğimiz halde millet gidip pahalı olanı alıyor." diye mırıldandı.!
Ne olduğunu önce anlamadım...
Sonra; bu "millet" ben miyim acaba, diye düşündüm.?
Bu sözleri, siz bana mı söylediniz? diye sordum.
"Evet." dedi...
Hiç üşenmeden, neden senin tezgahından aldığımı makûl bir şekilde izah ettim.
Ben o işten anlamam, onu sen bilirsin, öyle diyorsan öyledir dedi...
Evet, aynen öyle! dedim.
İyi madem... dedi ve kavlen onay verdi. Ama kalben bir itirazın izi, yüz ifadesinde duruyordu.!
Bu ifadeler üzerine;
Bakın, dolmalık biberi başka tezgahtan, patatesi de sizden aldım ve her ikinizde kazanç elde edin diye...
Hiç tanımadığım bu esnafın tavrı oldukça ilginçti ve mırıldana, mırıldana tezgahtaki patatesleri üstü üste diziyordu.
Aklıma, fetih öncesi; tebdil-i kıyafetle esnafı dolaşan Sultan Mehmet Han geldi.
Sabahın erken saatlerinde dükkânın birinden bir şeyler alıp, başka şeylere de yönelince o esnaf demişti ki:
"Beyim, ben sabah siftahı yaptım çok şükür. Yandaki komşum henüz siftah yapamadı. Diğer ihtiyacını da ondan al." diye buyurdu.
Padişah Sultan Mehmet Han ve yanında veziri ile bu şekilde dükkân dükkân dolaşınca dönüp ona; "Arkamda böyle bir halk varken ben İstanbul'u alırım." İfade buyurmuştu.
Değir bir örnekte;
Kurtuluş savaşı yıllarında, mevzilerde yaşanmış bu olay da hayli düşündürücü...
Savaş esnasında şehit düşen bir askerin cebinden bir not çıkmış. Komutandan rica etmiş ki, filan bir arkadaşına yirmi lira borcu varmış, şehit düşersem onu siz ödeyiverin. Zira ahirete borçlu gitmek istemiyorum demiş...
Bu olaydan sonra komutan o askeri arıyor. Bakıyor ki o da şehit düşmüş ve cebinde bir not: "Komutanım, eğer ben şehit düşersem filan arkadaşımdan alacağımı helâl ettiğimi söyler misiniz? Ben mahcup olmasın diye söyleyemedim."
Bu mektuplar bölükteki tüm askerleri gözyaşına boğuyor ve manevî gücünü artırıyor.
Başkasını kendine tercih eden ve böyle asker evladını yetiştirenlerle nice kurtuluş savaşları kazanılır...
Pekâlâ, ya "halka" hep kazık atan esnaflarımız.!!! Onlara ne demeli.?
Dolayısıyla, çeşitli bahanelerle sürekli fiyat artıran, elinde kalan malı daha ucuza satarak birilerine faydalı olmak ve bereketi Allah'tan beklemek yerine, götürüp çöpe döken, Allah'ın gazabını üzerine çeken, kendisinden başkasının kazanmasına tahammül edemeyen, bu aç gözlüler daha nice kurnazlık ve bencillik örneğini sergileyerek Rabbena, hep bana diyecekler.!
Bu aç gözlü tipler, bu "halkla" neyi kazanır acaba.?
Sizce...
Selam ve dua ile.