RUHUN OKSİJENİ; TÜRK VE KÜRTLER
RUHUN OKSİJENİ; TÜRK VE KÜRTLER
AZİZ ARSLAN
-İyi bir insan olmak ve topluma yön vermek istiyorsanız önce kendinizi başka insanların yerine koymalısınız. Yani empati kurmalısınız. Kendinizden önce diğer insanları düşünün! Çünkü kişisel değer yargıları, inançlar, düşünme tarzı ve duygular karşımızdaki insanı tanımamızı sağlar.
Bir davranışın pişmanlığını konuştukça, yazdıkça, çağın acımasız tufanlarına inat hak hukuk barınakları inşaa edenlerin birden bire susmalarından, çok satanlar listesine adlarını yazdırıp hak hukuku ulu orta da yapayalnız bırakanlardan bıktık!Dilleriyle insanları incitenlerden, kendini hakikatın tellalı zanneden, her okuduğunu yanlış anlaşıldım ifadelerinden bıktık!
Artık gerçekleri söylemenin zamanı gelmedi mi.!!! Kavimlerin hayat hikâyelerini araştırırken gördüm ki, hayatın kendine göre bir adaleti var. İlahi adalet… Bunu hayatın içinde yaşarken, oradan oraya koştururken göremiyoruz adaleti. Hemen, o anda görmek istiyoruz ama hayat bizim kadar aceleci değil. Toplumumuz, sosyokültürel, Fertler, kavimler, ümmetler, milletler; siyasî, kültürel, biyolojik, coğrafi, mesleki gibi seviyelerdeki insanlardan oluşması ve bu topraklarda hep birlikte yaşıyor olmamamız. Aynı zamanda birbirine çok benzeyen, hem de birbirinden çok farklı alışkanlıkları, farklı dünya görüşleri olan insanlarız.
Cenâb-ı Hak, Kurʼân-ı Kerimʼde buyurur ki:
Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır. (Hucurât Süresi Ayet -13)
Sevgili okurlarım, özelikle konunun mana itibariyle anlaşılması açısından, Hucurât Suresi 13'ncü Ayetini bilginize sunarak başlamak istiyorum.
İlgili ayet, nazil olduğu zamanda araplarda da kavimleri ve kabileleri ile övünme, kendilerini bu yüzden başkalarından üstün görme âdeti (kültürü) güçlü bir şekilde mevcuttu. İslâm insanların eşitliği gerçeğini ilan edince bunu sindirmekte zorlananlar oldu, bazı soylu aileler ve kabileler kızlarını diğerlerine veya azatlı (eski) kölelere vermek istemiyorlardı.
Hz. Peygamber (SAV), bunlarla mücadele etti, insanları eğitti ve meşhur Veda Hutbesinde bütün insanlığa şöyle seslendi:
"Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki Rabbiniz birdir, babanız birdir. Arab'ın başka ırka, başka ırkın Arab'a, beyazın siyaha, siyahın beyaza, dindarlık ve ahlâk üstünlüğü dışında bir üstünlüğü yoktur. Dinleyin! Bu ilâhî gerçeği size tebliğ ettim mi, bildirdim mi?" Hep birden "Evet" dediler. "Öyleyse burada olanlar olmayanlara bildirsin." buyurdu.
Efendimiz (SAV)'nin bu ifadelerini hayatımıza geçirip, kulaklarımıza küpe olması gerekirken maalesef iki necip milleti sürekli ısıran, dürtükleyen, dış mihraklar toplumsal hafızamızın genleriyle oynayıp, nefreti zihinlerimize nakş ettiler. Türk ve Kürt kardeşliğini engelleyerek birbirimizi sevmemize bile izin vermediler.
Bu derin mânâlara baktığımızda insanların farklı dillerde, renklerde ve ırklarda yaratılmış olması her şeyden önce Allah (C.C)’nin bir takdiridir. Kürtçe konuşan insanlardan, bir çekinme bir ürkme, Araplar zaten bizi hep arkamızdan vurdu! şeriat yanlıları, lâiklik elden gidiyor. Hep öyle anlattılar, insanları bu paçavra yalanlarına inandırdılar.
Bin yıllık tarihimiz var ama Kur'an'ı arapça okumayı bilmiyoruz. Ülkemizin büyük bir bölümü Kürtçe konuşuyor. Zındıka komiteleri, Türk kardeşlerimizi, Kürtten, Kürtçeden ürküterek ruhu haletini fanusa ettiler ve daha sonra dar bir kalıba hapsettiler. Acayip bir şekilde Kürtçe eğitimine verilen tepkiyi ingilizce, fransızca tabelalarına vermediler ve hatta ispanyolca ve italyanca eğitimine hiç itiraz bile etmediler. Ama necip bir milletin diline bunca nefret hiç garip gelmedi. Arapça ve Kürtçe olmasın da hangi dil olursa kabulümüz düşüncesiyle, vatan kurtulmuş gibi nefreti kat kat katladılar. Sıcak bir gülümsemeyi, sevgi dolu bir dokunuşu yasakçı bir zihniyete dönüştürdüler. Keşke İngilizce konuşuyor olsaydık. Ülkemizdeki milyonlarca Kürt ingilizce konuşuyor olsa oh ne hoş gelir kulağımıza, halbu ki İstanbul'u ingilizler işgal etmemiş miydi! Çok değil yüz yıl önce. Hal böyleyken İngilizce tabelalardan, İngilizce, Fransızca eğitimden hiç rahatsız olunmadı. Ama hınçla ve nefretle Arapçaya, Kürtçeye ve bu dillerdeki herşeye hatta tabelalara hücum edildi. Anadolunun köklerinden ve kadim kardeşliğimizin kopuk vaziyetini rüzgarla savrulan bir yaprak gibi ırkçılığı öfkelendirip harekete geçirdiler. Kökü dışarıda olan zındıka komiteleri bu dehşetli pılanlarında başarılı oldular. Halbuki Çanakkale, Sarıkamış ve Kurtuluş Savaşı’nda da Kürtler ve Türkler omuz omuza savaşmış, 500.000 kadar şehit vermişlerdir. İşte ruhun oksijeni Kürtlerin, Türklerle kardeşlik bağlarının et ve tırnak gibi ortak yanlarını rahatlıkla görebilmekteyiz.
Batman Milletvekili ve Batman Belediye Başkan Adayı Serkan Ramanlı'nın Kurmanciyi (Kürtçe) dilinin resmi dil olmasını deklare etmesi, eğitim ve öğretim müfredatında ders olarak okutulmasına ilişkin vakur duruşu ve söylemleri takdire şayandır. Kardeşlik vurgusunu yıllardır bölgede kimsenin dile getiremediğini siyaset arenasında tekrar gündeme getirmesi çok isabetli ve kıymete değerdir.
Lisân-ı Arabi vâcip, Türki lâzım, Kürdi câiz.
Bediüzzaman Hazretlerinin çok orijinal ve hayran kaldığım bu ifadeleri ne anlama geliyor veya bizlere ne gibi bir mesaj vermekte? Bu nedenle ilgili devlet kurumlarımızın ve samimi Türk ve Kürt kardeşliğinin pekiştirilmesi için Bediüzzaman'ın eserlerindeki çözüm önerilerine kulak verilmesi ve hayata geçirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Şimdi anlaşıldı mı? Hucurat Süresi 13'üncü Ayeti ve Peygamber Efendimizin Veda Hutbesini...
Ne güzel diyor Nuri Pakdil;
"Birbirimize tutundukça bıçakların ağzı kapanacak" ifadesi alkışlanacak türden.
Zındıka komitelerinin oynunu bozmak için birbirimize tutunmanın, tam zamanı!!!
Vesselam.