09 Nisan 2019 - Salı

BABALAR ve OĞULLAR

Yazar - M. Latif YILDIZ
Okuma Süresi: 11 dk.
M. Latif YILDIZ

M. Latif YILDIZ

-
Google News

 Anne, baba, kardeş sevgisi çok farklıdır. Hangisinin üstün olduğunu söylemek kişiye göre değişir. Ancak baba için çocuklarını ayırmak mümkün değil. Evlat için ise farklı olmak, sevilmek, beğenmek farklıdır. 22 yaşıma kadar Batman’da çocukluk, öğrenci, çiçeği burnunda genç öğretmen ve gazeteci olarak babamla yaşadım. 70’ime gelmiş biri olarak düşünüyorum da babamı hem çok seviyor, hem de çok beğeniyordum.

Rahmetli Babam vefat edeli 39 yıl oldu. Her 10 Nisan’da babamla ilgili yazı yazarım. Sıradan insanlar için yaşam ve ölüm ailesi, sevenleri dışında kimseyi ilgilendirmez. Babam gibi âlim, çok büyük ve kalabalık bir aileye, akrabaya, beldeye, bölgeye kendi zaman dilimi içinde katkıları olan biri için aynı şey söylenemez. 

Aradan 39 yıl geçse de âlim, bilge insan; Seyda’ye Melle Abdülkerim için her vefat yıl dönümünde bir makale yazmak benim için evlat görevi olmaktan öte, yazar, emekli öğretmen olarak ondan türeyen yeni nesillere, ailesine, akrabalarına, aşiretine, hemşerilerine hatırlatmak insani görevim, ailevi mecburiyetimdir.

Yaşadığımız bilgi ve teknoloji çağını babam çok az bir kısmını yaşadı. İlmin o manalı sözlerinden çok kâinatın tılsımlı evresinde öyle yarıklar bulup fırtınalar kopartan ön görüye sahipti. Bilgisinin değerini, düşünürler âlemindeki geniş ufkunu yeni anlıyorum.

Örneğin Medrese görevini yerine getiren demir, çimento, un, tütün, bulgur dükkânında kürsüler üzerine halka halinde oturmuş yörenin yönetici, âlim, Melle, Seyda, öğretmen, işçi, memur, esnaf, köylü topluluğunun ürettiği fikir, görüş, yorum ve düşünceler hazinesi içinde o seçkin topluluğa 22 yaşıma kadar hizmet ederek sohbetlerini dinleme bahtiyarlığını yaşadım.

Kendimizi bulmak için ne kadar okursak okuyalım, okuduğunu bilmeden, hangi bilgilere erişmeyi hmeden yol alırsak nasıl savrulacağımızı babamdan öğrendim. Hiç unutmuyorum; sene 1969 ABD ilk kez aya ayak basmış, günün, haftanın, ayın hatta yılın olayıdır. Çiçeği burnunda genç bir öğretmen ve gazeteciyim. Babamın medreseye çevrilmiş dükkânında yine bir gurup aydın, bilgin kürsüler üzerinde olayı tartışıyor; görüş belirtiyorlar.

Konu bir hayli uzun ve olayın boyutu 2-3 haftayı aldığı için tartışmanın çok kısa sebep ve sonucunu yazarak geçeceğim. Sohbet anında yörenin tanınmış, saygın bir Melle’si tartışma anında “velev ki gitmiş olsalar bile, gayri Müslümler gittiği için, kabul etmeyeceğim, benim için yok hükmündedir” dedi. Çiçeği burnunda öğretmen, Batman’ın ilk gazetecilerinden biri olarak hocaya itiraz ettim. Babam beni susturdu. 

Eve geldiğimizde gönlümü aldı ve “Latif oğlum, sen haklıydın. Fakat Seyda’ya o an sen veya ben ne desek boştu. Merak etme başka bir gün onu ikna edeceğim” dedi ve çam ağacından yapma (sondaj matkap uçlarının konduğu çam sandık) sandukasına yöneldi. Arapça ve Kürdçe olan cilt, cilt kitapların birini okuyor, bırakıyor bir başkasına geçiyor. Okuduğu bölümlere işaretliyor, kurşun kalemle altını çiziyor. Notlar alıyordu. Babam bu araştırmasını gündüz çalıştığı için gece sürdürüyordu.

Ve babamın 2 ayet üzerinde yoğunlaşarak meslektaşına cevap vermeye hazırlandı. Yine bir gün dükkânında söz konusu hoca ve diğer misafirlerin bulunduğu toplantıda söz alarak: “ Melle geçen gün oğlumu susturdum. Ama oğlum haklıydı. Haklılığını yanlış hatırlamıyorsam iki ayet ile belirleyerek konuyu kapatmak istiyorum” dedi ve şunları söyledi:

 "O'dur ki, O yüce Allah'tır ki bütün göklerde ve bütün arzlarda (hayat olan âlemlerde yarattığı) her şeyi katından sizlerin (insanların) emrine musahhar kıldı. Muhakkak ki bunda düşünen bir kavim için âyetler vardır." (Casiye, 45/13)  

Ve yine; "O (Allah) ki; yeryüzündeki şeylerin hepsini sizin için yarattı, sonra (kudret ve iradesiyle) göğe yönelip, onları da yedi (kat) gök olarak düzenledi. O, (her şeyi bilen) Alim'dir." (Bakara, 2/29)

Böylesi açık ayetlere, rağmen şu veya bu kişi yaptığı için inanmıyoruz diyemeyiz. Çünkü Allah “insan” diyor. Müslüman ya da gayri Müslim demiyor. Kaldı ki Allah Ay değil,  “kâinatı” tanıtacağım diyor. Kendimizi bilmek için öylesine değil; babam gibi okumam ve de aydınlanmam gerektiğini o gün o kadar güzel bir şekilde öğrendim ki 2019 yılında yani 50 yıl sonra ve de babamın 39. vefat yılında onunla ilgili bu anımı hatırladım.

Hakikati bilmek için mana ilmi ile lafzı dengelemek gerek. Âlim, olanın terazisinde yol alırsak düşünce dünyamızda ufuklar açar. Babam bende o ufku açtı. Rahmetli Mevlana mesnevisi ile öğretilerim bütünleştirince benim için “Âlimin ölümü, âlemin ölümü” olduğu için her 10 Nisan’da babamı yazma gereğini duyarım. Babam ticaret medresesinde de kendine has çok büyük vasıfları olan, derinliği âleme de, âdeme de yansıyan yönleri vardı. O yönüne de bir başka örnek daha vereceğim.

Ortaokul sıralarında sabaha karşı babama Tren Garından haber geldi. Konya Ova un fabrikasından sipariş ettiği vagon gelmiş, ardiye parası ödenmemesi için vagonu boşaltması istendi. Babam beni ve ağabeyim Abdulgaffar’ı gönderdi. (O zaman ağabeyim midi, yoksa başkası mıydı tam hatırlamıyorum.) İstasyona gittiğimizde 1 yerine 2 vagon un gelmişti. Oysa babam 1 vagon demişti. Neyse 2 vagon unu dükkâna istifledik. Gündüz babam Ova Un’un sahibi Osman Hekimoğlu ile manyetolu, postane santralı aracılığı ile konuşuyordu.

Babam: “ Osman Bey, ben 1 vagon sipariş ettim. Siz 2 vagon göndermişsiniz. 2 vagon unun parasını hemen çıkarmam mümkün değil” diyordu. Karşı taraf da “ Hocam bilerek 2 vagon gönderdim. Sen dürüst, güvenilir bir insansın. Ne zaman sattınsa ikinci vagonun parasını o zaman gönderirsin” diyordu. Babam ise huzursuz olmuş iki vagon unun parasını çıkarmak için çareler aramaya başladı. Bu duruma bizzat şahit olduğum babam ile ilgili bir başka anımdı.

Yıllar sonra Konya’ya gidip yerleştiğimde Osman Hekimoğlu’nun oğlu Adnan ile çok samimi iki arkadaş olduk. Babası Osman Bey’e de çek, senet, banka teminatı olmadan güvene dayalı ticaretlerindeki bu anıyı aktararak o babanın oğlu olduğumu hatırlattım. Âlim olan babamın gönül gözü, ilmin hakikatinin verdiği dürüstlük, doğruluk ve samimiyeti çok şükür 47. senesine giren reklam şirketimde aynı yolu tatbik ederek bu günlere gelmeyi başardık.

Bilgi, akıl ve ahlak nitelemeleri insan için bir donanımdır. Bundan hareket ile diyorum ki Seyda’ye Melle Abdülkerim iyi ki senin evladın olarak dünyaya geldim. İyi ki bilgiyi aklım ile yönetmeyi senden öğrendim. Toprak zemin ve damlı, kerpiç Batman’ın ilk yerleşik düzeye geçmiş ailesi olsak da sevgin ve ilminle çok şeyin zenginliğini bizlere yaşattın. Hep kalabalık ve gürültülü bir karmaşa vardı. Ama yalnız evimizin, ailemizin değil akrabaların, eş, dost ve yakın arkadaşların için de sen büyük bir güvendin. 

Rahmetli her zaman “bi tivinga val şerdikim” (Kurşunsuz tüfekle savaşıyorum) derdi. Çocuk iken ne anlama geldiğini bilmiyordum. Büyüdükten sonra verdiği güvenle yalnız alışveriş yaptığı Konya, Malatya, Gaziantep, Adana, Diyarbakır tüccarları üzerinde itimat tesis etmiş; aynı zamanda Batman’ın zengin ailelerinin parasını çalıştırarak onların üzerinde de güven tesis ettiğini anladım.

Babam hiçbir zaman bildiği gibi “adam” olmamda diretmedi. Beni bana bıraktı. Çok eleştiri almasına rağmen Batman, Mardin, Siirt yöresinde (1968 -1973) Günaydın gazetesinde muhabirlik yapmamı yüzüme karşı eleştirmediği gibi dükkânını ofisim, telefonunu da benim istihbarat ve iletişim aracım olmasına itiraz etmedi.

O yüzden babamın ölümünü içimden atamadığım çok ince bir sızıdır. Her 10 Nisan’da sızı biraz daha artıyor. Yüreğim onsuzluğa zor alışıyor. Çünkü o hayatı boyunca suskun seven, sessiz ve gizli üzülen, en zor anında bile yıkılmayan, beni seven adam gibi adamdı.

Demek babalar ölünce insanın bir yanı eksik kalıyor. 39 yıl sonra “neyin eksik” derseniz “yeri doldurulmayan babam” derim. Babaları ölenler söz konusu oldu mu sessizce düşünürler; ben hem düşünür hem de içimi satırlara dökerim. O yüzden üzmeyin kırmayın babanızı. Yaşam geri dönüşü olmayan ayrılıkla noktalanıyor. Öyle bir ayrılık ki Nisan yağmurunda esen rüzgârda benim gibi babanızın kokusunu ararsınız. Haz. Muhammed (s.a.v.) “baba cennetin orta kapısıdır” der. Orta kapıyı kaybetmeden değerini biliniz.

Babamın en büyük iki numara oğlu olsam da gözünde çocuktum, küçüktüm. Şimdi o günleri andıkça çocukluğun ne kadar büyük konfor olduğunu anlıyorum. Babamın ölümü beni yoksullaştırdı. 39 yıldır bu yoksulluğun acısını çekiyorum. Allah rahmet eylesin. Yerin cennet olsun ki hiç şüphem yok. Seni çok seviyor, arıyor ve özlüyorum, yine hüzünlendim, seninle çok değil ama o kadar anlamlı anılarım var ki yaşlı gözlerle bu satırları bitiriyorum. 

NOT: 8 Nisan tarihi sevdiğim Kürd bilgesi, Kürd tarihçisi, 35 yıllık dostum Cemşid Bender (Mehdi Halıcı’nın) ölüm yıl dönümüdür. O’na da burada Allah’tan rahmet diliyorum.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları