Latif Gün neden farklıydı?..
Selahattin KARAASLAN
-Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde Ayasofya’ya toplanan ahali İsa’nın ve meleklerin göklerden bir ışık gibi gelip kendilerini kurtarması için dua ediyorlardı.
11 Eylül saldırılarında da yine ahalinin bir kısmı kendilerini kurtarması için göklerden gelecek Süpermen, Örümcek Adam, Demir Adam bekliyorlardı.
Aynı ahali Pandemi sırasında da yine bu süper kahramanları gökte aradı, durdu…
Merak ettim…
Dünyanın en gelişmiş ülkesinin insanları ‘hayal’ ürünü kahramanlardan nasıl ‘gerçek’ kurtarışlar beklerler diye…
Öyle ya…
İnsana tuhaf geliyor…
Ben de cevabını aradım, durdum.
Ve cevabını Pandemi döneminde ailece izlenecek film ararken buldum.
İnanılmaz bir durum ile karşılaştım. Film listesinin büyük bir bölümü normal bir insana saçma gelebilecek; gerçek olmayan, fantastik ve absürt denilebilecek filmlerden oluşuyordu…
Orijinalliğiyle bilinen Hint sineması bile çoğunlukla hayal ürünü saçma filmlere yönelmişti…
Normal konusu olan ve ailece izlenebilecek filmler nerdeyse ‘yok’ olma aşamasına gelmiş.
En çok izlenenler en çok ‘ saçma’ olanlardı…
Ve düşünebiliyor musunuz?
Bir kuşak değil, birkaç kuşak bu filmlerle büyüyor…
Özetle; normal olan nedir, onu da bilmiyor…
Komik ama gerçek; küçük çocuğum bile yıllar önce evde bulduğu küçücük bir örümceğin gelip kendisini ısırmasını istiyordu.
Çünkü kısa bir süre önce tv’de Meşhur Örümcek Adam denilen ve damdan dama zıplayan zat-ı muhteremi izlemişti…
Örümceğin kendisini ısırmasıyla süper güçlere sahip olacağına inanmıştı…
Küçük örümcekten medet uman ya da göklerden inecek kahraman bekleyenler arasında aslında bir fark yok…
Oysa ki…
Gerçek kahramanlar aramızda, sokakta, işyerimizde ve belki de evimizin içindeydi...
Biz fark edemiyoruz ya da göremiyoruz…
Benim süper kahramanlarımın başında anneler gelir.
Sonra da babalar,
Ardından da işi ne olursa olsun işini en iyi şekilde yapan insanlar…
İşte Latif Gün de benim için süper kahramanlardan biriydi.
Bu arada merak edenler için küçük bir açıklama yapacağım: Latif Gün ile bütün ilişkimiz onun kiracısı olmamızdan kaynaklanıyor. Üç-dört yıl kendisine ait bir apartmanda dairelerin birinde kiracı olarak kalmıştık. Hepsi bu kadar. O üç-dört yılda O’nun ‘insan’ tarafını hem de her yönüyle görmüştük.
Tekrar asıl konumuza dönelim…
Latif Gün terzilik gibi yoğun emek gerektiren saygın bir meslekle yaşam mücadelesine başlamıştı.
Sonradan başka işlerle ve ticaretle de uğraşmıştı.
Ancak taşıdığı asil ruhu yaptığı her işe yansımış daha doğrusu yansıtmayı başarmıştı.
Terziyken de, halı satarken de, siyaset yaparken de hatta ev sahibi olarak da; işinin ehli, adaletli, konuşmasını bilen, dinlemesini bilen, sadece kendini düşünmeyen ve karşıdakinin haklarına saygılı olan bir hayat duruşu vardı…
Mevlana’nın çok güzel bir sözü var: “ Bulunduğun yeri cennete çevirmediğin sürece kaçacağın her yer cehennem olacaktır…”
Bulunduğu yeri güzelleştiriyordu…
Çok küçük de olsa bulunduğu yeri güzelleştiren her kişi benim gözümde kahramanımızdır.
Yazın sıcağında kuşlar susuz kalmasın diye penceresinin önüne bir kap içinde su bırakan insandır…
Sokakta gördüğü hayvanın karnını doyuran insandır…
Komşusuna bir tas sıcak çorba uzatan insandır…
Yaptığı işte hile değil; hünerini gösteren insandır…
Özetle; Merhum Hacı Latif Gün ve güzel memleketimize renk katmış, fark katmış, saygınlık katmış ve daha iyi olmamıza sağlamış ve ebediyete göçmüş tüm insanlara rahmet diliyorum…
Esen kalınız…