TBMM’DE KÜRTÇE AÇILIMI
ABDÜLHAMİT GÜL’ÜN SÖZLERİ KAMUOYUNDA UMUT YARATTI

METİN BANLI
metinbanli@hotmail.com -Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde uzun yıllardır süregelen Kürtçe yasağı ve bilinmeyen dil olarak kaydedilen tartışmalar, son günlerde yeniden gündeme geldi. TBMM çatısı altında geçmişte bazı milletvekillerinin yalnızca bir cümle Kürtçe konuşmalarına dahi tahammül gösterilmemiş; söz konusu ifadeler resmi tutanaklara bilinmeyen dil olarak geçirilmişti.
O dönem, Kürtçe ana dili olmasına rağmen Meclis’in en yaşlı üyesi sıfatıyla başkanlık görevini yürüten merhum Ali Rıza Septioğlu bile, bir milletvekilinin Kürtçe konuşması üzerine Vallahi ne dediğini anlamadım sözleriyle tepki göstermişti.
Bu olay, yıllar boyunca Türkiye’de dil, kimlik ve ifade özgürlüğü konusundaki tartışmaların sembollerinden biri hâline geldi.
Aradan geçen yılların ardından Meclis kürsüsünde bu kez farklı bir tabloyla karşılaşıldı.
Adalet Bakanlığı görevinde de bulunmuş olan Gaziantep Milletvekili ve AK Parti Grup Başkanvekili Abdülhamit Gül, yaptığı konuşmada dikkat çeken ifadeler kullandı.
Gül, Kürtçe’nin bilinmeyen bir dil olmadığını ve bin yıldır bu coğrafyada konuşulan kadim bir dil olduğunu belirtti.
Hem tarihe hem de toplumsal birlikteliğe vurgu yaptı.
Konuşmasında çözüm sürecine atıfta bulunan Gül, Alparslan ile Selahaddin’in torunlarının kardeşliğini kimsenin bozamayacağını vurguladı; bu sözler hem geçmişin izlerini hatırlatıyor hem de geleceğe dair birlik ve kardeşlik mesajı taşıyor.
Gül’ün bu çıkışı, uzun süredir farklı siyasi çevrelerde Kürtçeye yönelik mesafeli yaklaşımın ardından siyaset arenasında yeni bir yumuşama sinyali olarak yorumlandı. Açıklamalar, toplumun farklı kesimlerinde yankı bulurken özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde olumlu tepkiler aldı.
Bu söylem, Türkiye’de çok dilli ve çok kültürlü bir anlayışın yeniden gündeme gelmesi açısından önemli bir adım niteliği taşıyor. Ayrıca, iktidar kanadının önemli isimlerinden, daha önce Adalet Bakanlığı yapmış bir milletvekili tarafından dile getirilmiş olması da kadim dil vurgusunu hem sembolik hem de siyasal açıdan anlamlı kılıyor.
Kamuoyunda geniş yankı uyandıran bu gelişme, Türkiye’nin demokratikleşme süreci, kültürel haklar ve toplumsal barış yönünde yeni bir sayfa açılabileceğine dair umudu güçlendirmektedir.