Ramazan Sohbetleri-3

ALLAH’IN RAHMETİNDEN ÜMİT KESMEMEK
Peygamber Efendimiz, “hiç kimse kendi ibadetleri ile cennete giremez buyurmuşlar. Sahabe sormuş, sen de mi ya Resulüllah? Evet, ben de. Ama Allah beni rahmeti ile sardı.” Buyurmuşlar.
Allah kendisine ölmeden önce ulaşmayı dileyenleri rahmeti ile sarar ve onları sıratı müstakime ulaştırır.
4/NİSÂ-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran "Sıratı Mustakîm"e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
Burada Kuran’ı Kerim'deki en büyük gerçeklerden biriyle karşı karşıyayız. Allahütealâ, Sırat-ı Müstakim dediğimiz zaman Sırat-ı Müstakim’in Allah'a ulaştıran yol olduğunu söylüyor. Demek ki Sırat-ı Müstakim bir yol ki insanların ruhlarını Allah'a ulaştırıyor. Dikkat edin ki Kuran’ı Kerim meallerinde Sırat-ı Müstakim’in tarifi yapıldığı zaman (eski kitaplarda Sırat-ı Müstakim’in tarifi yapıldığı zaman) tarifler şöyle veriliyor; Sırat-ı Müstakim doğru yoldur, Allah'ın dosdoğru yoludur, ana caddedir, insanların hangi tarzda hareket edeceklerini gösteren kaidelerin uygulandığı yoldur ve buna benzer belki yüz çeşit açıklama. Ama Sırat-ı Müstakim nedir diye sorduğunuz zaman eski kitapların hiçbirinde (yani mürşidler tarafından yazılan kitapların dışında diğer âlimlerin yazdığı hiç bir kitapta) Sırat-ı Müstakim’in Allah'a ulaştıran yol olduğu belirtilmemiştir, işaret edilmemiştir. Oysaki net olarak görünüyor ki, (bu ayeti kerimede net olarak görünüyor ki) Sırat-ı Müstakim insanların ruhlarını ister ölmeden evvel ister öldükten sonra Allah'a ulaştıran yoldur.
Cennete Allah’ın rahmeti ile gidilir. Allah’ın rahmetinden ümit kesenler Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir ve onlar cennete gidemezler.
29/ANKEBÛT-23: Vellezîne keferû bi âyâtillâhi ve likâihî ulâike yeisû min rahmetî ve ulâike lehum azâbun elîm(elîmun). Allah'ın âyetlerini ve O'na (Allah'a) mülâki olmayı (ruhlarını hayatta iken Allah'a ulaştırmayı) inkâr edenler; işte onlar, rahmetimden ümidi kestiler. Ve işte onlar ki; onlar için elîm azap vardır.
Kim Allah'a mülâki olmayı dilemezse, onlar Allah'ın ayetlerini ve Allah'a mülâki olmayı inkâr edenlerdir. Onlar Allah'ın rahmetinden ümit kesenlerdir. Yeise düşenlerdir. Onlar için elîm bir azap var.
15/HİCR-56: Kâle ve men yaknetu min rahmeti rabbihî illad dâllûn(dâllûne).
"Dalâlette olanlardan başka, kim Rabbinin rahmetinden ümidini keser?" dedi.
Melekler, Hz. İbrahim'e Allah'ın rahmetinden ümit kesmemesini söylüyorlar. Allah'ın rahmeti, ilmi her şeyi kuşatmıştır. Dalâlette olanlardan başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez.
Ayet-i kerimede hem "rahmet" hem "dalâlet" kelimeleri geçmektedir. Dalâlet, hidayetin zıddıdır. Kişi Allah'a ulaşmayı dilediği anda dalâletten kurtulur ve hidayette olur. Sonraki safhalar hidayete ermek safhalarıdır. 22. basamakta gerçekleşen ruhun Allah'a hidayeti, Allah'a teslim olmak demektir. 25. basamakta gerçekleşen, fizik vücudun; 26. basamakta gerçekleşen, nefsin ve 28. basamağın 4. kademesinde gerçekleşen, iradenin Allah'a teslimidir. Bunların hepsi ayrı ayrı hidayete ermektir.
Allah'a ulaşmayı dilemeyenler dalâlettedirler. Ama her kim kendisi Allah'a ulaşmayı dilemedikten başka, başka insanların da Allah'a ulaşmasına mani olmaya çalışıyorsa; o kişi uzak bir dalâlettedir.
Kişi, Allah'a ulaşmayı dilediği zaman hidayettedir. Allahütealâ kişiye 12 ihsan vererek mürşidine tâbî olduğu zaman ikinci hidayettedir. Ruh Allah'a doğru yola çıkmakta, fizik vücut şeytana kul olmaktan kurtulmaya, nefs tezkiye (afetlerinden kurtulmaya) başlamaktadır. İradeyi engelleyen afetler azaldıkça, Sıratı Mustakîm üzerinde irade güçlenmektedir. Allah'a teslim olmak yolunda merhaleler kat etmektedir. Ruh Allah'a ulaştığı zaman hidayetin üçüncü safhası gerçekleşir.
Allah’ın bir şartı var, rahmetinden ümit kesmemek
39/ZUMER-53: Kul yâ ıbâdiyellezîne esrefû alâ enfusihim lâ taknetû min rahmetillâh(rahmetillâhi), innallâhe yagfiruz zunûbe cemîâ(cemîan), innehu huvel gafûrur rahîm(rahîmu).
De ki: "Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr'dur (mağfiret eden), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderen)."
Allah’tan ümit kesmeyenler Allah’a ulaşmayı diliyor.
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
Allah’a ulaşmayı dileyenlerin Allah günahlarını örter ve mürşidine tabi olunca da örttüğü günahlarını sevaba çevirir.
8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
İşte hz Hamza yı şehit eden vahşi Allah’a ulaşmayı dileyip günahları örtüldükten sonra Peygamber Efendimize tabi olunca tüm günahları sevaba çevrilmiştir. Bu şekilde günahları sevaplarından çok olunca kurtuluşa ermiştir.
Allah yalnız kendisine şirk koşulmasını affetmez.
4/NİSÂ-48: İnnallâhe lâ yagfiru en yuşreke bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu ve men yuşrik billâhi fe kadifterâ ismen azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki Allah, O'na şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki şeyleri dilediği kimse için bağışlar. Ve kim Allah'a şirk koşarsa, o taktirde büyük bir günah işleyerek iftira etmiştir.
Allah razı olsun.